Girişimin sahip olmasi gereken en önemli yetenek

Uzun zamandır çevremde girişimci olmak isteyen arkadaşlarıma yardımcı oluyorum. Elbette tecrübelerimden dolayı arkadaşlarım bana danışma gereği duyuyor. Hiçbir zaman da yardım etmem demedim. Her zaman elimden geldiğimce bildiğim, tecrüblerim ölçütünde destek olmaya çalıştım.

Bugün uzun zamandır bu destek olma, tecrübeleri paylaşma ve daha çok kişiye ulaşarak karşılıklı öğrenme serüvenini farklı bir boyuta taşıdım. Youtube’da bir kanal açtım ve çektiğim ilk videoyu yükledim. Videoyu aşağıda bulabilirsiniz. İlk video olmasından ötürü aksaklıklar olabilir, zaman içinde video kalitesini arttıracağımdan emin olabilirsiniz.

Youtube’da sürekli olmayı düşünüyorum. İlk hedefim hiç aksatmadan Youtube’a her hafta en az bir video yüklemek. Girişimciye Notlar serisini her hafta salı günü paylaşmayı düşünüyorum. Burada girişimcilik serüvenimde gerek yatırımcılarla olan görüşmelerimden, gerek yatırım aldıktan sonraki süreçlerde yaşadığım, edindiğim tecrübeleri aktarmaya çalışacağım.

Sizin de önerileriniz olursa videonun altındaki yorumlar kısmına yazabilirsiniz. Orada görüşmek üzere.

eLearning Hızlı Geliyor Mu?

İlk Kurduğum Online Eğitim Şirketi – Girişim Fabrikası, Altunizade, İstanbul

2002’de üniversitede tanıştığım eÖğrenme (eLearning) hayatımın büyük kısmında profesyonel işten geçim kaynağım oldu. İlk stajım, ilk profesyonel işim eLearning sektöründeydi. Bu sektörün çok muhafazakar bir sektör olduğunu söylemem gerekli. eTicaret çok hızlı gelişim sergilerken eLearning o kadar hızlı gelişmedi. Sıkıcı eLearning içeriklerini kullanıcılar almak zorundaydı çünkü bu eğitimlere karar verenler 3-5 kişiden ibaretti. Onların dünya görüşleri bu eğitimleri alan binlerce kişi tarafından kabul görmek zorundaydı. Değişim süreci ayrı bir yazı konusu ama son zamanlarda gördüklerim eLearning sektörünün önümüzdeki dönemde çok daha hızlı gelişeceğinin sinyallerini veriyor.

Öncelikle bu yazıyı iki eLearning şirketi kurmuş ve yönetmiş biri olarak yazdığımı bilmenizi isterim. Gerek kurumsal eğitim gerekse de K12 düzeyinde çok sayıda müşteri ile görüştüm, onlarla nelere ihtiyaç duydukları konusunda bilgiler aldım ve anladım ki kimse ortak bir online eğitim yaklaşımına sahip değil. Olmaması bir anlamda iyi aslında ama bu seferde işi standart hale getirememek gibi bir sorun çıkıyor karşımıza. Oysa bugün yüz binlerce lira verdiğimiz araçları bile kendimize özel olarak kişiselleştirebiliyorken online eğitimleri kendi istediğimize sadece renk, kadın erkek sesi gibi değişkenlerle özelleştirmek eğitim alan kişi tarafından sıkıcı karşılanıyor.

Peki ülkemizde neler değişiyor? Öncelikle farkındalık artıyor. Yeni kuşak, gençlerimiz, teknolojiye, internet üzerinden eğitim almaya çok daha yatkın. Şirketler hala statükocu yapılarını koruya dursun alttan bir dip dalgası geliyor. Kişibaşı düşen milli gelir artıyor. Her ne kadar beğenmesek de, geçmişle kıyasladığımızda tatmin edici olmasada bir düzelme var. İnsanlar kişi başı geliri arttıkça daha çok dışarıda yemek yeme eğilimindedir, söküklerini artık kendileri dikmez, paraları ile yeni bir pantolon ya da gömlek satın alır. Bu durum online eğitimlerde de görülüyor. Bireysel tarafta insanlar online eğitimleri almak için belli bir miktar para harcamaya razı. Eskiden bu durum böyle değildi. Çok büyük emekler verdiğimiz bir online eğitimi insanlar çok pahalı diyerek – halbuki giydiği kot pantolondan daha pahalı değil – almayabiliyordu. Ancak şimdi böyle değil.

Yazının başında sorduğum soruya geri dönersek. eLearning hızlı gelmiyor, o belirli bir oranda gelişimini sürdürürken asıl gelen yeni nesil değişimi mecbur kılacak gibi görünüyor. Onlar bu eğitimleri tüketmeye çok daha istekli, çok daha talepkar.

Belki de odağına teknolojiyi alan yeni bir eğitim şirketi kurmak için şimdi yine doğru zaman olabilir. Bu alanda yeni başlangıç yapmak isteyenler benimle iletişime geçebilir.

Saygılarımla,

Faruk Erdoğan

Nasıl Şirket Kurabilirim?

Şirket kurmak ve onu bir seviyeye getirmek refah içinde yaşamanın yöntemlerinden biri olabilir. Elbette her işletmede işler istendiği gibi gitmeyebiliyor ancak iş kurmak, onu çalışan bir sistem haline getirmek ve o şirketten ayrılarak gelir elde etmek bugün dünyanın en zinginlerinin yaptığı tek şey. Aslında bu konu farklı bir yazının konusu olduğu için onu daha sonra işlemek üzere rafa kaldırıyorum. Gelelim nasıl şirket kurulacağına.

Bir şirket kurmadan önce size tavsiyem gerçekten ortada bir şirket kurmaya değer ürün ya da hizmetinizin olup olmadığına karar vermektir. İnsanların istediği, ihtiyaç duyacağı bir ürün/hizmetiniz var ise vakit geçirmeden bir şirket kurmanızı tavsiye ederim. Müşterilerin size ödeme yapması sonucu onlara bir fatura kesmeniz gerektiğini unutmamanız gerekli. İşte o zamana kadar şirket kurmanıza gerek yok çünkü şirket demek bir çok vergisel yükü beraberinde getirirken düzenli yapmanız gereken devlet şirket işleri de cabası.

Peki şirketinizi hangi türde kuracaksınız? Öncelikle şirket türlerini kısaca bir açıklayayım;

Önemli Not: Bunları açıklarken bir mali müşavir olmadığımı, yaptığınız işe göre bir mali müşavirden hangi türde şirket kurmanız gerektiğine dair danışmanlık almanız gerektiğini hatırlatayım.

Şahıs Şirketi: Fatura kesminizin en hızlı yoludur. Hem kurulum işlemleri en kolaydır hem de kapama. Yine kuruluş masrafları da en düşük olan iş kurma yöntemidir. Bir ortak alamazsınız. Sadece şirketi kuran kişi sorumludur. Şirketin borçlarından da kişisel malvarlığınızla sorumlu olabilirsiniz. Bu anlamda iş yaparken dikkat etmenizi öneririm.

Limited Şirketler: Kuruluş sırasında 10.000 TL sermaye koymanız gerekiyor(2018). Bir veya birkaç gerçek ya da tüzel kişilik şirkete ortak olabiliyor.

Anonim Şirket: Şirketlerin en güzeli bence anonim şirketlerdir. Benim de favorimdir. Her ne kadar mali müşavir, adres gösterme, değişiklikleri, genel kurul masrafları fazla olsa da ve iş yükü fazla olduğu için size bu şirket tipini tavsiye etmeselerde ileriye dönük süreçlerde şirketlerin anonim şirket olması en iyisidir. Kuruluş sırasında 50.000 TL (2018) sermaye koymak gereklidir. Bir veya birden fazla gerçek ya da tüzel kişiler ortak olabilir.

Bu şirket tiplerinden birini seçtikten sonra bir mali müşavire gitmeniz gerekir. Sizin adınıza tüm işleri mali müşavirler halledecektir. Mali müşavirler için internette arama yapabilir, ya da çevrenizde şirketi olan birinin mali müşavirinden destek alabilirsiniz.

Sadece Bir Hayatımız Var

Para kazanmak uğruna akıp giden hayatlarımızın farkında mıyız? Tekrar soralım, yaşadığımız hayatın geçip gittiğinin farkında mıyız? Ya da şöyle soralım, yaklaşan ölümün farkında mıyız?

Bu yaşadığımız hayatlarımız birgün son bulacak. Geriye dönüp baktığımızda neleri yaşamış olmak isterdik? Güzel bir aile? Saygın bir iş? Gezip görmediğiniz yerleri görmek? Tatmadığımız yemeklerin tadına bakmak? Nedir yapmak istedikleriniz hiç bunları düşündünüz mü?

Şu sınavı kazanıp istediğim bölüme gideyim o zaman düşünürüz mü diyorsunuz? Ya da şu işimi bir halledeyim, şuradan güzel bir ev alayım, bir arabam, bir yazlığım olsun sonra mı hayatı yaşarız diyenlerdensiniz?

Bugün sahip olduğunuz hayatı yaşamamak için hiçbir sebebiniz yok. Şimdi şuan ne yapmak isterdiniz? Sevdiğiniz birinin sesini duymayı mı? O zaman hemen ona bir telefon açın ve onunla sohbet edin. Gidip görmek istediğiniz bir yerde uyanmayı mı? O zaman hemen bilgisayarı açıp gitmek istediğiniz o yer için uçak bileti bakmaya başlayın.

Hayata geçirmek istediğiniz bir iş fikriniz mi var? Bu işi başlatmak için ne eksik? Neden bekliyorsun? O eksik dediğin şeyleri gidermek için ne yapıyorsun? Muhasebe mi bilmiyorsun? Yazılım mı yapamıyorsun. Nedir seni o işi yapmaktan alıkoyan? Korkuların mı? Hayat nefes aldığın sürece devam etmiyor mu? O zaman nefes aldığın sürece galipsin.

Hep hatırla. Bir hayatın var. Bu hayat da bitecek. Yapmak istediklerini bugün yapmaya başla. Hemen şimdi.

Hayatta Herkesin Bir Tarafı Var

Bu yazıda taraf olmanın akademik boyutunu inceleyecek değilim. Uzun zamandır yazmak istediğim bir yazıydı ve ilk fırsatta düşüncelerimi yazıya döküyorum. Hep söylediğim bir şey var. Aile eğitimini okul, okul eğitimini de sokak yıkar diye. Hayatla, siyasetle, olaylar karşısında takındığımız bütün tutum ve davranışların altında geçmişte yaşayıp gördüklerimizin etkisi var. 2007’de Yeditepe Üniversitesi Öğrenci Birliği başkanı olarak yaptığım konuşmada taraf olmaya atıfta bulunmuştum. Videodaki o kısmı buradan izleyebilirsiniz. Taraf olmanın, kendimizi bir tarafta hissetmenin tamamen insanın görüp geçirdikleri ile alakalı olduğunu unutmamaız lazım.

Taraf olmak sorun mu?

Elbette değil. Radikal bir görüşe taraf olmadığınız sürece insanların sizin görüşlerinize saygı duyması pekmuhtemel. Lise ve üniversite yıllarımda münazara yapardım, bir konu belirlenir o konuyu destekleyen düşüncelerle karşı tarafı daha da önemlisi dinleyicileri/jüriyi desteklediğiniz tarafa çekmeye çalışırdınız. Taraf olanın, insanların düşüncelerinin değiştirelebildiğini orada anladım. Anlık durumlarda, kişileri kendi tarafına çekmek kolayken, hayatla ilgili, siyasi görüşleri ile ilgili onların görüşlerini, taraf oldukları konuyu değiştirmek daha zor oluyordu. Yani taraf olmanın sorunu, futbol takımı tutar gibi, tuttuğunuz tarafı hiç değiştirmemekti. Tutulan tarafın günümüz şartlarına uygunluğuna bakılmadan, tutulan tarafta ısrar ediliyor. Hala belirli bir tarafı tutabilirsiniz ama tarafınızla ilgili destekleyici argümanları geliştirmeye devam etmelisiniz.

Taraf olurken referans noktası önemli.

Bir tarafı desteklerken, bunu yapmanız için nedenlerinizin neye dayandığını belirlemek size doğru tarafta olup olmadığınızı anlamanız için yardımcı olabilir. Tuttuğunuz tarafı bilimsel gerçeklere göre mi, dini referanslara göre mi, yoksa rol model aldığınız bir büyüğünüzün görüşlerine göre mi tutuyorsunuz bunu sorgulamak lazım.

Türkiye gibi duygusal toplumlarda genelde kaybedenin tarafında olmak gibi bir eğilimimiz var. Mazlumun, ezilenin tarafında olmak. Kavgada kim güçsüzse o tarafta olmak gibi bir eğilimimiz var. Her toplumunda bu olaylarda taraf olma yaklaşımı farklı. Merak edenlere daha geniş kaynak sunabilirim.

Peki çocuk yetiştirirken onu nasıl yetiştirmeliyiz? (Taraf olup olmama açısından)

Baba olduğumdan beri kızımı nasıl hayata karşı donanımlı bir birey olarak yetiştirebilirim diye düşünüyorum. Elbette sadece donanımlı olması yeterli değil. Hayatla ilgili, doğru ve yanlışın neler olduğunu bilip, kararlarını buna göre alması gerektiğini düşünüyorum. Bunun için de taraf olmadan önce değerleri öğretmeye çalışıyorum.

Üniversite hocalarımdan birisi ilk dersine şöyle bir soruyla başlamıştı. “Aranızda kimler hergün düzenli gazete okuyor?” Cevabı aldıktan sonra “Peki bu düzenli gazete okuyanların kaçı karşıt görüşlü yazıları da okuyor” diye sormuştu. Tabi sınıfta bu soruya el kaldıran olmadı. Yani kişiler görüşlerine yakın gazeteleri okurken, karşıt görüşlü yazıları okumuyordu. Anladınız umuyorum. Bu “an” bile başlı başına bir öğrenme deneyimiydi.

Lara’yı yetiştirirken buna dikkat etmeye çalışıyorum. Biri görüşü körü körüne destekleyip sabit taraf olmak yerine, her görüşü okuyup, anlayıp, kendi yaşanmışlıklarının süzgecinden geçirdikten sonra olmak istediği tarafta olsun istiyorum.

İşte farklı görüşleri almak, her kesimin, her düşüncenin görüşleri ile bir tarafta olmak en değerlisidir. Siz de  bir dahaki sefere bir taraf olmadan önce değerlerinizle, karşı tarafın neden o tarafta olduğunu değerlendirerek yerinizi belirleyin. İşte o zaman her zaman kazanan tarafta olacağınıza emin olabilirsiniz.

Yazının altına yorumlarınızı bırakırsanız konuyu beraber değerlendirme fırsatı bulabiliriz.

Ürünü Kullananla Satın Alan Aynı Kişi Mi?

Kurucusu olduğum şirketlerden EğitimOnline’da yaşadığımız bir durum vardı. İnternet üzerinden canlı derslerle ilkokul, ortaokul ve lise öğrencilerine eğitimler veriyorduk. Bu eğitimler sanal sınıflarda oluyor, öğrenciler ders esnasında takıldığı bir konuyu hemen öğretmenine sorabiliyordu. Bu anlamda eşsiz bir ürünle piyasada yer alıyorduk. Ancak satış sırasında fark ettiğimiz bir durum vardı. Eğitimi alan kişi öğrenci, yani sistemi yoğun olarak kullanan kişi öğrenci, parayı veren ise öğrencinin velisiydi. Yani ikna süreci iki kademeliydi.

Parayı vereni yani veliyi ürüne ikna edemiyorduk çünkü ürünü ne kadar anlatırsak anlatalım akılda yer etmiş olan bazı sistemlere kafaları gidiyor, “haa anladım Vitamin gibi” diyip ürünü başka bir ürünle eşleştirmeye çalışıyordu. Bu yüzden veli ve öğrenciyi örnek derslere sokmamız gerekiyordu. Çünkü ancak o şekilde ürünün farkını görüp anlayabiliyorlardı.

Öğrenci tarafı da sorun yaratabiliyordu. Çalışkan, sorumluluklarının farkında olan öğrencilerde sorun olmuyordu. Ürünü ailelerinden talep ediyorlardı ama ders çalışma konusunda problemler yaşayan öğrencilerde ürünü kullandırmak için derslerde eğlenceli anlar yaratıp dikkatlerini çekmeye çalışıyorduk. Çünkü öğrenci ben bunu istemiyorum dediğinde veli de para vermenin anlamlı olmayacağını düşünüyordu.

Sonra bir şey fark ettik. Toyota’nın “Toyata gibi baba” reklamında olduğu gibi, çocukların bir ürün aldırmadaki gücünü! Ürünün öğrenci için faydalarını, derslerine katacağı etkiyi ve takıldığı yerde hemen bir öğretmene danışabileceği çözümü ile öğrencileri ikna süreci daha da kolaylaştı. Öğrenci ikna olunca, velinin de para ödemesi daha kolay oluyordu. Yine de veliyi ikna etmek için de bazı çözümler üretiyorduk. Sonuç olarak, satış süreçlerinizde dikkat edilmesi gereken konulardan biri; satın almayı tektikleyici etken ne? Bunu iyi belirlemek gerekiyor.

Görsel Kaynak: 31.09.2017, https://cdn.pixabay.com/photo/2015/10/30/12/11/ mikado-1013878_960_720.jpg

Sizden Beklenen Finansal Okuryazarlık

Bugün Türkiye’de en popüler konulardan birisi girişimcilik. Girişimcilikle ilgili haberler, etkinlikler, yarışmalar hepsi girişimciliği özendirir türden. Heleki bir de yabancılardan ve ülkemizde güzel exit yapmış girişmcileri gördüğümüzde içimizdeki girişimci olma hevesi daha da artıyor. Aslında girişimci olmak oldukça kolay. Bunu hep söylerim, önceki yazılarımdan biri olan Şirket Açmak ve Kapamak En Kolayı yazımda da bahsettiğim gibi bu iş hem kolay hem de zor. Bir bakkal dükkanı da açsanız girişimcisiniz, büyük bir fabrika kursanızda. Yalnız ülkemizde ve dünyada bahsedilen girişimcilik değerini çok kısa sürede çok fazla arttırabilen girişimcilik üzerine. Yoksa bir işletme açayım, 15 yıl, 20 yıl başında durayım hayatımı idame ettireyim türden değil.

Peki bir girişimi hayata geçirmek, onu bir yere taşımak ve ondan milyonlarca lira kazanmak nasıl mümkün? Ben kendi tecrübelerimden rahatlıkla şunu söyleyebilirim. Finansal okuryazarlıkla. Finanstan anlamayan iyi bir girişimci olamaz. Boşuna hayallere kapılıp şunu yaparsam dünya değişir demeyin. Rakamlara çok iyi hakim olun, onlardan elinizden geldiğince anlamaya çalışın. Ciro ne demek, vergi sistemi, gelir gider tablosu nasıl hazırlanır bunları öğrenin. Çünkü girişimcilik dünyasında sizin en güçlü silahlarınız bunlar. Elbette bir finansçı kadar iyi olmanız, mali müşavir kadar konusuna hakim olmanız beklenmemeli ama finansla ilgili terimler öğrenilmeli.

Şuan üniversitede okuyan arkadaşlarıma tavsiye; gidip üniversitelerindeki finans derslerine girsinler. İlgi duymasalarda muhakkak öğrenecekleri şeyler var. Finansı bilmek demek tünelin sonundaki ışık ne kadar uzak ya da çarpacağınız duvar ne kadar yakın bilmek demektir.

Bir yatırımcıya gidip ondan işinizi büyütmek için para istediğinizde size güvenebilmesi için rakamlara ne kadar hakim olduğunuzu ona göstermeniz lazım. Yani size emanet edilecek para – bakın emanet ediyorum – ne kadar güvende yatırımcılar bunu bilmek ister. Siz de elinizden geldiğince en doğru şekilde bu harcamaların nasıl yapılacağını ona anlatmanız gerekir. Bu iş aynı şekilde ev işleri için de geçerlidir. Evdeki harcamalarınızı bilmezseniz günün sonunda parasız kalabilirsiniz. Aylık 59 TL ödediğim internetin bana yıllık maliyeti ne kadar? Kış aylarından evime gelen doğalgaz harcamasının ortalaması nedir gibi soruların cevaplarını bilmeniz lazım.

Bill Gates mi Richard Branson mı?

bill-richardBill Gates ve Richard Branson girişimcilik için iki farklı profil. İkisi de girişimcilik alanında başarılı olarak görülüyor. İkisinin kişisel servetleri milyar dolarla ifade ediliyor. İkisi de kazandıklarını yine yatırımla yeni şirketler kurmaya ve işlerini büyütmeye harcamış girişimciler. Ancak ikisini birbirinden ayıran en önemli faktörlerden birisi Bill Gates’in ilk milyar dolarını sadece tek bir şirketle kazanmış olması, Richard Branson’ın ise birkaç farklı şirketi kurduktan sonra şirket değerleri ile milyar dolarlık gelire ulaşması olarak gösterilebilir. Yani aynı sonuca farklı yollarla ulaşmış iki girişimciden bahsediyoruz.

Bill Gates ve Richard Branson’un çocukluk yıllarına baktığınızda oldukça farklı yaşam şartları ile karşılaşırsınız. Birinin ailesi geçmişi oldukça iyi iken bir diğerinin zor şartlarla çocukluk dönemi yaşamış olması tesadüf değil. İki yaşanmışlıkların bu girişimcilere kazandırdıkları özellikler var. Mesela Malcolm Gladwell’in Outliers (Çizginin Dışındakilar) kitabında Bill Gates’in çocukluk dönemine yakından bakmışlar ve yaşadığı bazı tesadüfü olayların onun başarısındaki en önemli olaylar olduğunu göstermiş. Sonra diğer arkadaşları ile birlikte Microsoft’u kurmuş ve dünyada iş yapma şeklini değiştiren bu şirket Bill Gates diğer ortaklarını zengin etmiş.

Richard Branson ise milyar dolara ulaşmak için farklı farklı şirketler kuruyor. Bunlar dünyayı değiştiren işler olmasa da zamanında kendi sektörlerine yenilikçi yaklaşımlarla farkı yakalamış şirkerler. Mesela bir Virgin Airlines uçak içinde sıkıcı geçen yolculukları daha eğlenceli hale getirerek farkı yakalamış. Bugün Richard Branson’un uzaya yolcu taşıyan şirkerlerden mobil operatörlere, finansal danışmanlıktan müzik şirketine kadar çok geniş yelpazede şirketleri var.

İki girişimci, ikisi de milyarlarca dolar kazanmış ama ikisi de birbirinden farklı profilde. Benim şahsi fikrimi sorarsanız Richard Branson’ın daha girişimci olduğu yönünde. Kendisi başarının formulü olarak gördüğüm başarıyı kopyalayabilme yeteneğine sahip birisi. Tekrar tekrar farklı şirketlerle başarıya ulaşmış birisi. Bill Gates ise sanki bir bilim adamı gibi, sahip oduğu lisans ve patentlerle gelirlerini artırmış disiplinli bir şekilde çalışmış, tek bir işi dünyanın en büyüğü yapmış bir girişimci.

Sizce size hangi girişimci profili daha yakın? Hiç düşündünüz mü? (Bu arada lütfen ikisinden birinin doğru ya da yanlış bir profil olduğunu düşünmeyin.)

Stratejik Düşünme ve Karar Ağacı

Son okuduğum kitaplardan birisi  Avinash Dixit ve Barry Nalebuff’un beraber yazdığı Stratejik Düşünme kitabı. Kitap Sabancı Üniversitesi Yayınları’ndan çıkmış ve burada satışta. Kitabın konusu kısaca karar alma noktalarında nelere dikkat etmemiz gerektiği üzerine yoğunlaşıyor. Kazanmaya! Karar alırken nelere dikkat etmemiz gerekiyor, hangi şartlar altında nelere dikkat etmeli gibi konulara değinilen kitapta oldukça geniş örnekler var. Oyun teorisinin keyfli yanlarını size sunan kitap bazı yerlerde matematiksel formül ve çözümlere girerek kitaptan kopmanıza sebep olsa da okunması gereken bir kitap.

Stratejik düşünme hayatımızın her anında kullandığımız bir düşünce yapısı. Gelişmekte olan bir semtten ev almak, yeni pazarlara açılacağını bildiğiniz bir şirketin borsadaki hisselerini satın almak, bir ülkeyle savaşa girmek, topu kalecinin hangi tarafına atacağını bulmak bunların hepsinde stratejik düşünme yer alıyor. Bunların hepsinde de aşağıdaki gibi bir karar ağacı kullanılıyor.

Screen Shot 2015-05-29 at 08.02.26

 
İş fikrini buldunuz diyelim. Bu patenti alınmış bir ürün olsun. Bunu hemen satarak gelir elde edebilirsiniz. Ya da bu fikri pazara kendiniz sunarak çalışmaya başlayabilirsiniz. Her iki durumda da gelir ve giderler farklı olacaktır. Fikri hemen satmak istediğinizde $50.000 dolar kazanacaksınız ama fikri siz pazara sunmak istediğinizde iki seçenecek daha karşınıza çıkacak. Bunlardan birisi %70 ihtimalle iş fikriniz pazarda tutacak başarılı olacaksınız ya da fikriniz tutmayacak ve başarısız olacaksınız. Fikrin tutması durumunda 1 Milyon dolar kazanacaksınız, tutmazsa 0 dolar sizi bekliyor. Ancak burada dikkat edilmesi ve karar süreçlerinde etkin olması gereken bir durum var. İş fikrinin pazara sizin tarafınızdan sunulması durumunda başarılı olma ihtimali %70, başarısız olma ihtimali %30. Karar verirken bu ihtimalleri, daha önce o işi yapıp yapmadığınıza, pazarın ihtiyacını doğru anlayıp anlamadığınıza göre değiştirebilirsiniz.

Bu gibi karar ağaçları ülkeler tarafından, siyasi partiler tarafından oldukça etkin kullanılan ağaçlar. Bu örnekleri arttırmak mümkün, hayatın her alanında bu karar ağaçlarını bilerek ya da bilmeyerek kullanıyoruz. Elbette yukarıda verdiğim modelde kararlar ve sonuçları öngörülebilir. Kitabın asıl keyifli yanları öngörülemeyen kararlarda ya da rastgele bir kararı seçtiğinizde sonuçların ne kadar değişken olabildiğini gösteren bölümler. Okumanızı tavsiye ederim.

Siz karar alırken nelere dikkat ediyorsunuz? Neleri nasıl yapmayı tercih ediyorsunuz?

 

Şirket Açmak ve Kapamak En Kolayı

magnetic-gsa-container-signGirişimci adayı arkadaşlar genelde “bir şirketim olsun” diye söze girer. İşin başında herkes için genelde bu iş sanki bir şirket kurmaktan ibaret gibidir. İş kurmanın, yeni müşteriler kazanmanın, ürün geliştirmenin zorluklarını bilmeyen girişimci için şirket kurulduğu andan itibaren bütün bunlar olacakmış gibi gelir. Oysa gerçekler böyle değil. Hem de en acısından söylüyorum, işin en kolay kısmı bir şirket kurmak ve o şirketi istediğinde kapamaktır.

Bir şirket kurmak daha doğrusu yaratmak için olabildiğince yoğun bir şekilde çalışmanız gerekiyor. Yani şirketinizi resmi olarak kurmak için öncesinde yapmanız gereken bazı aşamalar var. Bunlardan birisi yapacağınız iş fikrini ispat etmek. Yani o fikrin bir müşterisi var mı, sokağa çıksam bunu kaç kişi alır gibi testleri yapmış olmanız gerekiyor. Sonra bence birkaç müşteri bulmanız ve iş yapmanız, fatura kesebilir duruma gelmeniz iş kurmadan önce yapmanız gerekenler arasında. Sonra işi resmi hale getirip bir şirket kurabilirsiniz. İşte o zaman bir şirket kurdum, daha doğrusu bir şirket yarattım/yarattık diyebilirisiniz.
Görsel kaynak: safefile.com