Bu yazıda taraf olmanın akademik boyutunu inceleyecek değilim. Uzun zamandır yazmak istediğim bir yazıydı ve ilk fırsatta düşüncelerimi yazıya döküyorum. Hep söylediğim bir şey var. Aile eğitimini okul, okul eğitimini de sokak yıkar diye. Hayatla, siyasetle, olaylar karşısında takındığımız bütün tutum ve davranışların altında geçmişte yaşayıp gördüklerimizin etkisi var. 2007’de Yeditepe Üniversitesi Öğrenci Birliği başkanı olarak yaptığım konuşmada taraf olmaya atıfta bulunmuştum. Videodaki o kısmı buradan izleyebilirsiniz. Taraf olmanın, kendimizi bir tarafta hissetmenin tamamen insanın görüp geçirdikleri ile alakalı olduğunu unutmamaız lazım.
Taraf olmak sorun mu?
Elbette değil. Radikal bir görüşe taraf olmadığınız sürece insanların sizin görüşlerinize saygı duyması pekmuhtemel. Lise ve üniversite yıllarımda münazara yapardım, bir konu belirlenir o konuyu destekleyen düşüncelerle karşı tarafı daha da önemlisi dinleyicileri/jüriyi desteklediğiniz tarafa çekmeye çalışırdınız. Taraf olanın, insanların düşüncelerinin değiştirelebildiğini orada anladım. Anlık durumlarda, kişileri kendi tarafına çekmek kolayken, hayatla ilgili, siyasi görüşleri ile ilgili onların görüşlerini, taraf oldukları konuyu değiştirmek daha zor oluyordu. Yani taraf olmanın sorunu, futbol takımı tutar gibi, tuttuğunuz tarafı hiç değiştirmemekti. Tutulan tarafın günümüz şartlarına uygunluğuna bakılmadan, tutulan tarafta ısrar ediliyor. Hala belirli bir tarafı tutabilirsiniz ama tarafınızla ilgili destekleyici argümanları geliştirmeye devam etmelisiniz.
Taraf olurken referans noktası önemli.
Bir tarafı desteklerken, bunu yapmanız için nedenlerinizin neye dayandığını belirlemek size doğru tarafta olup olmadığınızı anlamanız için yardımcı olabilir. Tuttuğunuz tarafı bilimsel gerçeklere göre mi, dini referanslara göre mi, yoksa rol model aldığınız bir büyüğünüzün görüşlerine göre mi tutuyorsunuz bunu sorgulamak lazım.
Türkiye gibi duygusal toplumlarda genelde kaybedenin tarafında olmak gibi bir eğilimimiz var. Mazlumun, ezilenin tarafında olmak. Kavgada kim güçsüzse o tarafta olmak gibi bir eğilimimiz var. Her toplumunda bu olaylarda taraf olma yaklaşımı farklı. Merak edenlere daha geniş kaynak sunabilirim.
Peki çocuk yetiştirirken onu nasıl yetiştirmeliyiz? (Taraf olup olmama açısından)
Baba olduğumdan beri kızımı nasıl hayata karşı donanımlı bir birey olarak yetiştirebilirim diye düşünüyorum. Elbette sadece donanımlı olması yeterli değil. Hayatla ilgili, doğru ve yanlışın neler olduğunu bilip, kararlarını buna göre alması gerektiğini düşünüyorum. Bunun için de taraf olmadan önce değerleri öğretmeye çalışıyorum.
Üniversite hocalarımdan birisi ilk dersine şöyle bir soruyla başlamıştı. “Aranızda kimler hergün düzenli gazete okuyor?” Cevabı aldıktan sonra “Peki bu düzenli gazete okuyanların kaçı karşıt görüşlü yazıları da okuyor” diye sormuştu. Tabi sınıfta bu soruya el kaldıran olmadı. Yani kişiler görüşlerine yakın gazeteleri okurken, karşıt görüşlü yazıları okumuyordu. Anladınız umuyorum. Bu “an” bile başlı başına bir öğrenme deneyimiydi.
Lara’yı yetiştirirken buna dikkat etmeye çalışıyorum. Biri görüşü körü körüne destekleyip sabit taraf olmak yerine, her görüşü okuyup, anlayıp, kendi yaşanmışlıklarının süzgecinden geçirdikten sonra olmak istediği tarafta olsun istiyorum.
İşte farklı görüşleri almak, her kesimin, her düşüncenin görüşleri ile bir tarafta olmak en değerlisidir. Siz de bir dahaki sefere bir taraf olmadan önce değerlerinizle, karşı tarafın neden o tarafta olduğunu değerlendirerek yerinizi belirleyin. İşte o zaman her zaman kazanan tarafta olacağınıza emin olabilirsiniz.
Yazının altına yorumlarınızı bırakırsanız konuyu beraber değerlendirme fırsatı bulabiliriz.