Başkanlık Sistemine İnancım

Başlığı okur okumaz önyargı ile eliştirmeye, bu da onlardan, şunalardan diyen arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum. Ancak bu yazı yıllar içinde edindiğim tecrübelerden yazmak istediğim bir yazı. Bir vatandaş olarak devlet, yönetim şekli ve demokrasi gibi kavramları daha iyiye taşımak için sorgulamayı kendimde bir hak olarak görüyorum. Hepimizde olan bu hakkı savunmak bile sanırım en temel sorun. Onu da başka bir yazıda ele alırız. Diğer söylemek istediğim de bu yazıyı Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı Sistemi için yapılacak referandum sırasında yayınlayacaktım ancak yine girişte belirttiğim kaygılardan biraz erteledim.

Devlet kavramı kimileri için kutsal bir kavram. Ancak bu devleti nasıl yöneteceğimizi, yönetim şeklimizi kutsallaştırmaya gerek yok. Tamam devlet kutsal bir kavram olabilir ama onu nasıl yöneteceğimizi, bu yönetim şeklimizi sürekli gözlemleyerek, geliştirerek daha iyi bir yönetim şekline geçebiliriz. Kısacası devlet kutsal ancak onun yönetim şekli sürekli değişebilir, gelişebilir. Aynı bir şirketin organizasyon şemasını değiştirdiği gibi.

Üniversite yıllarımda 3 yıla yakın bir süre Öğrenci Birliği Başkanlığı yaptım. Öğrenci birliği başkanı olmak için YÖK’ün tanımladığı bir yönetmeliğe göre hareket etmemiz gerekiyordu. Önce okuduğun bölümde bölüm başkanı seçilmen gerekiyor, sonra fakülte altında yer alan ve her bölümün seçilmiş başkanları kendi aralarında bir fakülte başkanı seçiyor – öğrenciler değil, seçilmiş bölüm başkanları fakülte başkanını seçiyor – daha sonra fakülte başkanı seçilen kişi, okul başkanını seçmek için diğer fakülte başkanları ile biraraya geliyor ve her fakülte başkanı üniversiteyi temsil edecek tek bir başkanı seçiyor, sonrasında da yönetim kurul belirleniyordu.

Buraya kadar bir sorun olmayabilir. Ancak sene boyunca beraber çalışması gereken bu bölüm ve fakülte başkanları birbirlerini hiç tanımıyor, kimisi toplantılara gelmiyor, kimisi başkan seçilmediği için küsüyor ve çalışmamayı tercih ediyordu. Diğer yandan beraber seçimlere girdiğim ve beraber çalışmaktan iyi verim alacağım arkadaşlarım bölüm ya da fakültelerinde seçilemiyor ve yerlerine başkaları geliyordu. Evet, belki birlikte çalışmak sizin göreviniz diyebilirsiniz ama bir düşünün. Daha önce hiç tanımadığınız biriyle bir sene için bir işi başarabilmek mi kolay olur yoksa daha öceden tanıdığınız biriyle bir işi başarmak mı? Sanırım herkes önceden tanıştığı kişiyle iş yapabilmeyi tercih eder çünkü zaman çok dar ve bu zaman darlığı içinde önümüzde yapmamız, tamamlamımız gereken çok iş vardı.

İşte YÖK’ün öğrencilere Öğrenci Birliği seçimleri için sunmuş oldukları sistem buydu. Demokrasiye inancın tam olması gereken en temel yerler üniversiteler. Biz de buna inanarak arkadaşlarımla beraber bulunduğumuz üniversite içinde uygulanmak üzere bir Öğrenci Birliği seçim yönetmeliği hazırladık. YÖK’de buna izin veriyordu. Seçime listeler giriyordu. Yani birlikte çalışacak ekipler biraraya geliyor, bölüm, fakülte listeleri oluşuyor ve demokratik bir şekilde seçimlere gidiliyordu. Hangi liste kazanırsa o listenin bölüm başkanları ve fakülte başkanları belirli oluyordu. Yani bir nevi bölüm ve fakülte başkanları seçimlerden önce beraber gönüllü, iyi çalışacak arkadaşlardan seçilmiş oluyordu.

Bu yeni seçim yönetmeliği teklifimizi üniversite senatosuna sunduk. Kabul görmedi ama en azından bu sistemi değiştirme cesaretini kendi içimizde bulduk ve tüm paydaşlar – bölüm başkanları, bazı hocalar, külüplerle beraber – bir yönetmelik hazırladık ve uygulanması için talepte bulunduk. Yeditepe Üniversitesi Senatosu’nda bu yönetmeliğin kabulü için yaptığım sunum sırasında dekanlardan birinin – adı bende saklı – okul karışır, birbirine girer, istenmeyen gruplar seçim kazanır demesi ile diğer dekanlarda seçim sistemine sıcak bakmadı ve oylama sonucu yönetmelik kabul görmedi. Oysa 2 yıla yakın bir süredir bu yönetmelik üstüne çalışıyor, üniversite için de başkanlık sistemini yer ettirmeye çalışıyorduk. Biliyorduk ki bu şekilde öğrencilerin temsil gücü çok daha iyi olacaktı. Yoksa üniversite öğrencilerin temsil yetkisinin güçlenmesini istemiyor muydu? Kim bilir? Önemli olan bizim bu işe niyetlenip yola çıkmamızdı.

Aslına bakarsanız başkanlık sistemi bence mevcut yönetim sistemlerinden çok daha verimli olabilecek bir sistem. Elbette güven içinde, doğru bir şekilde uygulanması gerekir. Korkulardan ötürü yapılmayan her doğru bize zaman kaybettirir.

Görsel Kaynak: 31.09.2017, http://images.prod.meredith.com/ product/48c8688a9e0d2754855ba0b6c675ba01/ 1496564100200/l/nautical-decor-tapestry-cargo-ship-sailing-away-when-sun-goes -down-disappears-with-mystic-rays-art-photo-wall-hanging-for-bedroom- living-room-dorm-decor-60w-x-80l-inches- yellow-by-ambesonne

Teknolojiye Zaman Harcamak Neden?

tOrtaokul yıllarımdan beri iş dünyasını hep merak etmişimdir. Harçlıklarımla iş dünyası dergileri alır zaman buldukça okurdum. Dergi içindeki şirket bina ve yöneticilerinin resimlerine bakar, yazıları okurken bu işleri nasıl yapıyorlar diye öğrenmeye çalışırdım. Anlyacağınız o zamandan kendi işimi kurmayı kafaya koymuştum. Her ne kadar iş dünyasını okuyarak, yaşayarak hatta düşe kalka öğrensek de edindiğim tecrübelerden birini hem kendime not hem de size tecrübe olması açısından buradan paylaşıyorum. Bu arada o resimlerine bakıp hayıflandığım binaları da satın almak yerine kiralamak gerektiğini de artık biliyorum.

Zaman zaman bulunduğumuz coğrafya gereği acaba yanlış yoldamıyım diye düşünsem de yeni dünyanın yani teknoloji dünyasının girişimcisi olmayı tercih etmişimdir. Yazılım satmak için gittiğim bir işletmede bunun crack’i var onu aldım kullanıyorum diyen birine yaptığının yanlış olduğunu anlatmak yerine bir dönerci açıp yarım ekmek ayran satsam daha mı iyi olur diye düşündüğüm anlar çok olmuştur. Bugün zincir haline gelen dönerci dükkanlarını görünce de geç kaldığımı anlıyorum 🙂 Her neyse yazımıza dönüp teknoloji girişimcileri için edindiğim tecrübeleri paylaşmaya devam edeyim.

Bir girişime başlarken bu işi en az maliyetle nasıl yapabilirim diye düşünün. Elbette maliyetin içinde mutlaka zamanı da ekleyin. Zaman hesaplanması gereken en önemli giderlerinizden biri olacaktır. Bu yüzden bir iş yaptığınızda ya da yapmaya karar verdiğinizde önce hangi teknolojilere ihtiyacınız olduğunu düşünün. Sonra bu teknolojileri sıfırdan oturup yazmak yerine yapılmışı kullanmanın size neler kazandıracağına odaklanın. Bugün otursanız WordPress’in yaptığı işi yapacak bir CMS’i yazmanız ömrünüzü alabilir. Bunun yerine basit ve hızlı bir şekilde wordpress sitesi kurar, binlerce geliştiricinin yazdığı uygulamaları hızlı bir şekilde işin içine entegre ederek istediğim işleri kolayca yapabilirim demeyi tercih edin.

Google Analytics kodunu sitelerimize eklemeyi hepimiz tercih ediyoruz. Neden oturup bir siteye giren kullanıcıları sayan bir yazılım yazmadığınızı düşünün. Çünkü bu işi sizden iyi ve daha önce yapan biri var. Google Analytics gibi işinize yarayacak çok fazla yazılım var. Bunları araştırın ve sizin için doğru olan ürünü kullanmaya başlayın.

Siz teknolojiyi geliştirmek yerine gelişmişi kullanmaya başladığınızda asıl işinize odaklanmaya başlıyorsunuz. Satış, pazarlama, üretim gibi süreçlerinize daha fazla zaman kalıyor. Geçmişte benim de teknolojiye odaklandığım ve asıl işlere yeterince zaman ayrımadığım anlar yüzünden hedeflerimin gerisinde kaldığım anlar oldu. Bu yüzden tekrar söylüyorum. Bir işi kurduğunuzda – ki bu işin ana işi o teknolojiyi geliştirmek değilse – hiç teknoloji geliştirmekle uğraşmayın. Olanı satın alın ve kullanın.

Öyleyse işi daha da büyütmek varken asıl işiniz olmayan teknolojiye zaman harcamak neden?

.

Görsel kaynak: http://blogs-images.forbes.com/joshbersin/files/2014/10/t.jpg

Her Yıl Bir Okul

pile-of-old-booksHer yıl o kadar çok şey öğreniyor ki insan. Bunlara da tecrübe deniyor. Hayattaki en değerli şeylerden biri de akıp giden zaman içinde yaşayarak öğrendiklerin. Hayat bir Okul aslında. Belki sınav tarihleri, tatil günleri belli değil ama hocaları, sınıf arkadaşları, geçme kalma durumun var. Her şey hayatta tecrübe.

Blog tutmak gerçekten zor ve meşakatli bir iş. Bugüne kadar takip ettiğim çoğu blog yavaş yavaş kendini kapıyor ya da daha çok kitleye ulaşmak için Facebook, Medium gibi kanalları kullanmaya başlıyor. Belki birgün ben de blog yazmayı bırakırım. Ancak şunu söyleyebilirim ki, yazı yazmak, en az okumak kadar önemli bir şey. Yazarken düşünüyorsun, tecrübelerini hatırlıyorsun. Hem unutmaya başladığın anılarını, tecrübelerini yıllar sonra geriye dönüp tekrar tekrar okuyor, yine hatırlıyorsun. Bu açıdan çok değerli bir kaynak. Yazdıkların hayat okulundaki notların gibi.

2014 bitiyor, 2015 başlıyor. Tam bu dönemde geçmiş senenin muhakemesi yapılıyor. Her ne kadar bir gün diğerinden zaman açısından çok farkı olmasada, yeni hedefler belirleniyor.

Uzun lafın kısası, hayat bir okul, her yıl başka bir okul diploması olmayan.

Görsel kaynak: http://yourhomewizards.com/wp-content/uploads/2014/02/pile-of-old-books.jpg (31.12.2014, 11.21)

Girişimcinin Sırt Çantası

niyo_sirt_cantasiBir girişimcinin sırt çantasında neler olmalı?

Bu soruyu zaman zaman kendime sorarım ve içinde yaşadığım dönemde neyin eksikliğini hissetmişsem muhakkak bunun girişimcinin sırt çantasında olması gerektiğini düşünürüm. Genel girişimcilik tecrübelerim internet üzerine olduğu için ben de girişimciliği bu perspektiften değerlendiriyorum.

Mali süreçleri, vergi yapısını iyi bilin.
Bir girişimci olarak şirket kuracaksınız ve her daim şirket süreçlerinin içinde yer alacaksınız. Bu yüzden mali süreçleri, vergi sistemini iyi anlamanız gerekir. Bunun için elbette güvendiğiniz bir mali müşavir ile çalışmanız gerekcektir. O zaman iyi bir mali müşaviri şöyle bir listemize yazalım.

Burada iyi bir mali müşavir dememin sebebi her işte tecrübeli olanın avantajlı olduğunu bilmesidir. Yeni çıkan kanunları takip eden, bunları hemen sizin şirketinize uygulayan biri size avantaj sağlayacaktır. Bunların dışında birleşme ve finansal açıdan gördüğü avantajlı çalışmalarda da işinize yarar.

Hukuksal süreçleri iyi bilin.
Ben hukuksal süreçlerden anlamak için illa bir avukat olmak gerektiğini düşünmüyorum. Elbette bu avukatların her bildiği işi bileceğim anlamına gelmiyor. Bizlerin girişimci olarak hukuksal sorumluluklarımız olduğunu unutmamamız gerekiyor. İyi bir avukatı da listemize ekleyelim.

Bir iş kuruyorsanız iyi bir avukatla ya da hukuk bürosu ile çalışmanızda fayda var. Gerek müşterilerinizi korumak, gerekse şirketinizi korumak için hukuksal süreçler olmazsa olmaz. Zaten devletler, devletlerin sınırları, iş yapış şekilleri her şey kanunlarla, sözleşmelerle belirlenmişken, bu işin yani iş kurmanın büyütme işinin dilinin hukuk olduğunu unutmayın. Bu yüzden yola çıkarken iyi bir avukatla çalışın.

Fikir olmazsa olmazdır.
İş kurarken herkes size sorar, işin ne üstüne diye. Siz bu soruları iş fikriniz ne olarak algılayın. Çünkü sürekli gelişen ve büyüyen bir pazarda fikre sahip olmak hayattaki en değerli şey. İş fikrinizin dünyayı sıfırdan değiştirmesine gerek yok. Başka bir ülkede olan bir fikri ülkenizde uyarlayabilirsiniz. Olan bir işin daha iyisini yapmanın fikrini siz bulmuş olabilirsiniz.

Sadece fikirlerinizi test etmeniz gerektiğini bilin. Bazı fikirler vardır. Siz ona emek harcamadan kendini belli eder. Bu fikirleri yakın çevrenizle konuşarak bulabilirsiniz.

Tecrübe kazanacak kadar HATA yapın.
Hepimiz insanız. Bu doğal olarak bize hata yapma özgürlüğü veriyor 🙂 Elbette aynı hatayı iki kere değil. Hata yapmaktan korkmayın, hata yapmadan tecrübe kazanılması zor. Bu yüzden girişimcinin sahip olacağı tecrübenin mimarı hatadır. Bunu unutmayalım ve tecrübeyi de listemize ekleyelim.

Genelde üniversiteden mezun olur olmaz bir şirket kurmak istiyorum diyen arkadaşlarıma, bu acelen ne, biraz tecrübe kazan diyorum. İş hayatı çok karmaşık değildir ama kendi için kuralları vardır. E-Posta gönderme, hitap şekilleri, işi takip etme hepsi bir süreçtir ve öğrenilemsi gereken şeylerdir. Bu yüzden siz de bir iki yıl bir şirkette tecrübe edinin. Ama dikkat edin, bu şirket çok yoğun çalışan, disiplinli, gelecek vaad eden bir alanda olsun. Benden size tavsiye.

Bütçesini yönetemeyen şirketi yönetemez.
Evet, cebinizdeki paranın ne kadarını neye harcadığınızı iyi bilin. Gerek aile bütesi olsun, gerek bir işletmenin bütçesi olsun çok iyi yönetemezseniz sıkıntı yaşarsınız. Bu yüzden üniversitedeyken bazı finans derslerini almaya bakın. Bazı dersleri öğrenerek bazılarını da yolda tecrübe ederek bir yetkinlik olarak kazanmak sizin elinizde bunu unutmayın.

Bir şirket kuruyorsanız lütfen unutmayın, sahip olduğunuz paradan daha fazlasını harcamamaya özen gösterin.

Ekip olmazsa olmazdır.
Evet girişimci olarak tek tabanca yola devam etmek çok zordur. Bu yüzden her şeyin paylaşılarak büyüyeceğini unutmayın. Siz de iyi ve güzel bir ekip kurarak işe başlayın. Yeni bir şirket kurarken ekibin önemine yer verdiğim “Startup’ı Startup Yapan İnsandır” yazımı okumanızı tavsiye ederim.

Harekete geçme becerisi
Sanırım çantamıza eklememiz gereken önemli becerilerden birisi de bu. Birçok kişi ben de bir şirket kurmak istiyorum, şöyle bir fikrim var ama nasıl başlarım bilmiyorum diye bana geliyor. Aslında onların çoğunda harekete geçme dürtüsü zayıf. Birilerinden bir el, bir destek bekliyorlar. Oysa bir şirket kurmak birilerinin size destek olarak yapabileceğiniz bir şey değil. Baştan aşağı sizin sorumluluğunuzda ve sizin azminize bağlı bir şey.

Şimdilik bunlar yeterli diye düşünüyorum. Zaman içinde bu yazımı revize edebilirim ya da yenisini yazabilirim. Sizin de aklınıza gelen bir soru ya da eklememi istediğiniz bir şey olursa yorumlar bölümüne yazabilirsiniz.

 

Görsel: NIYO marka sırt çantası. Tasarımı Niyazi Erdoğan tarafından yapılmıştır. Kendisi benim emmioğlu olur. Yakından takip etmenizi öneririm.